Sen hiç geyik görmedin
Göremeyeceksin de sanırım
Ama yine de düş yatağına
Yum gözlerini sıkı sıkı
Belki de ben ormanlardan düşlerine geyikler gütmek için doğmuş biriyim…
27,10,17
Sen hiç geyik görmedin
Göremeyeceksin de sanırım
Ama yine de düş yatağına
Yum gözlerini sıkı sıkı
Belki de ben ormanlardan düşlerine geyikler gütmek için doğmuş biriyim…
27,10,17
Biz en çok sondan bir öncekinden korkarız
bağlıdır elimiz kolumuz
çoktan başlamış ama ermemiş nihayete
olanların neşesi eksilmiş
unutulmuş yer yer
gelmez artık yoksul yazın yamasından kaçıp avlumuza
ışıklı zamanların tozu altına çeviren simyacısı
olacaklara başlasak yetişmez vakit
bırakmaksa büyük yüreksizlik
Nerededir acaba umudumuzu gömecek maharetli el
çakalların ulaşamayacağı kadar derin ama cemrenin eşeleyince hemen bulacağı kadar sığ çukuruna
bitmek istemeyen şeylerin
II
Biz en çok senden bir önceki günden korkarız
Bitmezse gelemezsin
oysa ihtiyacımız var gözünün üstünde kaşını görmeye
ve saçlarını alnının sağ yanından başlayarak örmeye
ta kulağının arkasına varıp fısıldayana kadar seni sevdiğimizi
başakları senin doldurduğunu
Ağacın dalını büken bin taneli narın
küs iki çocuktan ilk barışanın sen olduğunu söylemeye
incecik bir hastalığı atıp ciğerimizden yosun tutmaz nefesini içimize çekmeye
ihtiyacımız var
III
Biz en çok senden bir sonrakinden korkarız
gitmişsin demek ki
bunu anlarız ve anlamamaktan gelirken yol alamayız
Özlemek bize ayrılmış bir odadır orada kalırız
garipseyerek yatağın yerini ve artık olmayışının dünyada kapladığı hesaplanamaz kütlesini
alışmaya uğraşırız
lakin başka kokular sinmiştir -çarşaflar,yastık yüzleri ve bardak değişse de- duvarlara
pencereden bakmıştır başka özlemler
ve silinmez bazı bakışların lekesi
bir parmağın nasıl aynıysa her cinayette izi
bütün özlemekler birikir ve çeker gözlerine karanlık perdesini
hal böyle olunca bırakıveririz alışmayı kendi kendini tüketen bir cigara gibi terkedilmiş tablasında
of çekeriz ve nemlenir oda
bulut bulutu anlamaz yokluğunda
gürültü ve sağanak
yer yok yorganımızın altında sığınacak…
28,10,17
Erkence kalkılmış bir gün gibi uzun parmakları sabahın geçiyor kedinin tüylerinden
Sokak: çıkmak için çok tenha:
hele de tek başına:
çayın altı fokurdarken:
kedi sevdiğim türküyü mırıldarken:
sırasını beklerken saçlarım,
bırakıp gidemem bu sabahı.
19,10,17
Sahi nasıl unutuyorduk sevgilim,
Büyüyerek mi?
Umudun fidesi kırılınca neyle bağlıyorduk,
Büyülerle mi?
Pazarlarda kendi kokan çiçek demetlerini bekliyorduk mevsim boyunca
Kucaklayıp evimize taşıyorduk
Büyük bardaklar seçiyorduk
Yağmur damlaları
Güneşler doğuya bakan pencerelerden
Birbirimizi seçiyorduk kalabalığın içinden
Sahi nasıl da unutuyorduk sevgilim diğerlerini
Aklımız hep denize gitmekteydi:
Çakıllar ve kabuklar toplamaya.
Parmak aralarımızda
kumlar taşıyorduk evimize
Ağırlıyorduk uslu hayaletlerini fırtınaların koltukların kanepelerin dip köşelerinde
Sahi nasıl unutuyorduk sevgilim
Kimsenin yerinden kalkmayı sevmediği masalarda kendimizi
Uzun bir kahkahanın salıncağında bir ileri bir geri
Herkesin sandığından daha büyük bir hikayeyi
nasıl da taşıyorduk evimize
nasıl da güçlüydü kollarımız
sabaha karşı düşlerimiz nasıl da diri…
10,10,17
Çocuk banka oturdu
Denize baktı
Denizde balık
Kocaman
Bankın sırtında Muratpaşa Belediyesi dövmesi
Kocaman
Çocuğun gözünde hayretli bakış
Kocaman
Demek böyle başlıyor güzel şeyler
Bir bakış dalgalandırıyor denizi
Bir bakış uslandırıyor
Gücenip gitmekle olmuyor bazen
Bir keseye koyup süzüyoruz ekşisini sözün
Acısını kavganın şarkılarla tatlıya bağlıyoruz
Demek böyle başlıyor güzel şeyler
Tutuştukça iyileşiyor ellerimiz
Bitimsiz kokluyoruz bir gülü…
08,10,17
Kuyunun dibinden – derin ama kör değil-
çektim çıkardım nefesimi
daha soğumadan üfledim dudaklarında donmuş söze :
Orada öylece kalakalmış
kaçarken canavarından ayağı tökezleyip düşmüş
toparlayabilseymiş kendini biraz
dönebilseymiş geriye bir kaç adımcık
yine yazın sıcacık koynundaymiş
Yapamamış
kış usulca artmış kıvrımlarında
belinin inceliğini
saçlarının uzayışını örtmüş
susmuş yavaşlayan kanı dilinde
Şu yandaki ot yeşersin de konuşurum demiş
çiçeğin tomurcuğu belirsin hele
başkasının baharına belemiş sözünü
vurgusu atıp durmuş kalbinde bilmeden hangi hecesinden öpüleceğini
beklemeye başlamış bütün vitamini huyunda kahramanını…
04,10,17
bir hata değildir güz
hatırlamanın kızıl saçlı sevgilisidir
çarpılıp çıkılmamış bir kapıdır olsa olsa söylenmemiş bir söz sırtını dönüp uykuya dalmadan önce
belki göçmektir
hayat bilgisi kitabımızın hayatımıza kattığı
öğretir yavaş yavaş
yuvasını bozmazsak kırlangıcın dönecek geri
ama bir suç değildir
hüznün dala daha sıkık sarılması yapraktan
uçacak bir kuşa bakar dağılması perişanlığımızın
soframıza serilince esenliğin örtüsü
03,10,17