ATLAR YOKKEN

IMG_2634Yetiştiremiyoruz eski hikayeleri yeni aşklara
filler kadar da mı sadık değiliz köklerimize
belki alıştık durduğumuz yerde ölmeye
Aynayı çizen bir kırışıklık olduk sanki
Göçmeyi bıraktık ardı sıra yağmurun
çayırların ateşine verip yazgımızı kaçardık oysa
yıldırımın kamçısından
Uyurken yıldızların solgun gecesinin altında
yaklaşınca çakallar
toynaklarıyla toprağı uyandıran atları da terk ettik…
22,11,17

KANAT

O yeşil tepeye çıkılmaz iki bacakla,
senin kanatların nerede?
göynek cebinde cigaran,
bir tarafına kilim serilmiş kibritin,
bozuk paraların dolmuşa binmek için unuttuğun ceketinin astar cebinde,
Küçük telefon defterin:
siyah ve dikişleri sökülmeye müsait sayfalarında
aramaya çekindiğin bir kızdan ötesi yok.

Yeşil örtülere dökülmüş ellerin
Zarların, pulların, bellisi bol desten nerede?
üşüdükçe çaya kattığın kanyak,
eve dönmemek için beslediğin inat nerede?
Dünyaya yaklaştıkça,
Pazarlara, okul çıkışlarına, bayramdan bayrama hiç görmediğin atalarına,
alıp seni dumanlı odalarda efkarla dinlenen Ahmet Kaya’ ya götüren
kanatların nerede?
Çıkılmaz o yeşil tepeye iki bacakla…

20,11,17

 

BAHÇE

Sabahı bildik

Kaçmadık toprağın – çürütse de-  hükmünden

Tek kanat darbesiyle çözdü dilimizi serçe

Çiçeğe konan arıyı beğendik

Balı sarartacak yaprağı gördük

O dakikalarda kara köpek çıktı kulübesinden

gerindi, gerindi, gerindi

ta kalan vaktinin ucuna kadar

esnedi bir dağı yutarcasına

aktı çenesinden göğsüne yaşamanın ak suyu

Herkesten sonra açtı bahçe gözlerini

yeşil tüyleri allak bullak

geceden ıslak ve üşümüş

kıyamamış örtünün kendine ait yarısını çekmeye sevgilisinin üstünden

-canı tatlıdır aşkın-

Şimdi ellerinde kuru dallardan bir tarak

şaşkın şaşkın bakıyor salyangozun parlak izine…

15,11,17

 

KİBARCA ACIR İÇİM

 

Zaman değil ama
uykusu acımış çocuk incitiyor.
Ne olduğunu anlayan adam,
dışarı çıkmak için dişlerimi kıran söz incitiyor.
Yıkıldığında direkler, hurda oluyor seni ayakta tutan demir.
Artık toprağa açılan kapı,
evden eve akan bir yokuşu unutamamak,
ve döndüğünde orada bulamamak penceresiz odayı incitiyor.
Göğsümü kulaçlayan ”an” değil de
Kemikten kafesinde çürüyen isyan
incitiyor.
Yürümek mi?
Hayır!
Yürümek güzel.
Dünyayı döndürüyor gibi oluyor insan.
Bir ormana hayvanlar saklıyorsun zalim avcılardan kaçırıp,
hüzünlü kadınlar görüyorsun,
Emeği ekmek etmemiş erkekler.
Yürümek güzel.
Kaybettikçe kendimi kopan bam telinin çıkardığı sesten,
esirgiyor adımlarımın tuttuğu ritim aklımı delilikten.
Ama avareliğin büyüyen nasırı tabanımda
incitiyor.

10,11,17

 

 

 

 

GEÇMİŞ

İki gün

bir de dün geçti

Karşının tanrısıydı

Vapura binip akşam Beşiktaş’ a geçti

O gidince kurduk sofrayı

geceden dört şişe şarap geçti

Sarhoşluğun hükmü

Uykunun vakti

Göçün mevsimi geçti

Kaldık harabesinde sofranın

ekmeğin buğusu

zeytinde kekiğin kokusu

çayın demi geçti

Uyandı Kadıköy’ ün tanrısı

ömrümüzden gün biçti…

01,11,17