DAĞ

43644894-open-window-mountain-landscape-drawing

        ‘’Şu dağa kadar gideceğim.” , diyerek kalktı pencerenin önüne bitiştirilmiş, duvara denk gelen yerleri içi kamışla doldurulup, üstü küçük heybelerden bozma kilimlerle kaplanmış yastıklarla süslü divandan. Kalkışında ne bir tedirginlik sezdik, ne de bir rehavet. Aniden alınmış bir karardan çok, nicedir düşünülmüş, ince ince planlanmış bir eyleme benziyordu. Tavanını üzerine hasır serilmiş sedir kalasların taşıdığı odanın ortasında ayakta dikiliyordu. Biz, geri kalanlar, oturduğumuzdan ve tavan da biraz alçak olduğundan olsa gerek gözümüze daha uzun, daha heybetli görünüyordu. ”Haydi düşün arkama!” ,dese hiçbirimiz itiraz edemeyecektik. Ama öyle bir şey söylemedi. Onun yerine biz yokmuşuzcasına avcı yeleğinin ceplerini yokladı. Cigara paketinin, çakmağın, bir cep çakısından az hallice bıçağının kabarıklığını hissedip rahatladı. Odadan çıktı. Birbirimize baktık. Fısıldaşmak istedik. Aramızda fısıl fısıl fısıldaşıp birden bire neler olup bittiğini, bu işin nereden çıktığını kendimizce anlamlandırmak zorundaydık. Ama fısıldaşmak için birbirimizden çok uzaktık. Her birimiz koca odanın ayrı bir köşesine serpilmiştik. Fısıltılarımızla sarıp sarmaladığımız kelimeler ağzımızdan çıktığı andan yağmura yakalanmış sinekler gibi yere yapışıverirlerdi. Bizi birbirimize bağlayanın meğer o olduğunu fark ediyorduk sırayla. Pencerenin önünde bir dizini kıvırıp altına sokmuş, diğerini divandan sarkıtmış, hafif yana dönük sağ kolu yastığa ve gün ışığına dayalı otururken meğer sadece bizi dinlemiyormuş. Bir telsiz kulesine asılmış koca davullar gibi kelimeleri toplayıp gerisin geri bizlere dağıtıyormuş. Şimdi susuyoruz. Birbirimize bile bakmıyoruz. Herkes belli ki kendini suçluyor, durmaksızın, tekrar tekrar söylediklerini, yaptıklarını tek tek aklından geçirip bütün bunlara sebep olan şeye dair minicik de olsa bir ip ucu arıyor.

        Geldi. Kucağındakileri masaya koydu: bir elma, bir ekmeğinin yarısından biraz fazlası, büyük bir parça -neredeyse avuç içini kaplayacak kadar- peynir, bir buçuk litrelik bir su şişesi, bir elma daha… Yüklüğün yıllardır elden geçmediği için solgunlaşan, gevşeyen pirinç kulpunu kuvvetlice asıldı. Kanatlı ahşap kapaklar birbirinden ayrılmak istemeyen şeylerin çıkardığı sesleri çıkararak iki yana açıldı. Boyundan askılı epeydir kullanılmadığı belli ama hala güzel ve sağlam gözüken kahverengi-kırmızı arası deri bir çantayı ellerini sahildeki bir kum tepeciğine daldırır gibi daldırarak buldu diplerden. Masanın üzerindekileri uzun bir iş seyahatine çıkacak birinin valizini hazırlarken gösterdiği özenle yerleştirdi çantasına. Elmalardan biri eksik kalsa gidemeyecekti sanki.

        Artık meraklı ve bir o kadar da telaşlıydık. Nedensiz bir korkuyla sormaya çekiniyor aptal aptal birbirimize bakıyorduk. Çantanın fermuarını çekti. ”Hadi bana müsaade,” diyerek kapıya yöneldi. ”Üzerine başka bir şey almayacak mısın?”  dedim. ”Yok, akşama dönerim nasılsa” diye cevap verdi. ”Yaa,” dedi bir diğerimiz ”demek döneceksin hemen” . Teker teker yüzlerimize baktı. ”Hiç düşünmemiştim bunu.” dedi. Sonra eğilip daha yeni sıkıladığı ayakkabı bağcıklarını gevşetti. Doğrulup yeleğinin çıt çıtlarını açtı. Yavaş yavaş odaya girip pencerenin önüne ilk denemesinde avını yakalayamamış vahşi bir hayvan edasıyla biraz yorgun ve mağrur tekrar mevzilendi. Bakışlarını yine dağa çevirdi. ”Bir kahve yapın da içelim.” diye seslendi ortaya. O anda herkes öyle mi düşündü bilmiyorum ama ben başını küçük bir çocuğun cılız nefesiyle ıkına sıkına, morararak şişirdiği bir balona benzettim. Eğer o dakika içimizden biri ”Oda biraz havalansın,” deyip pencereyi açsa kafası pıt diye boynundan koparak ayrılacak dağa doğru süzüle süzüle uçup gidecekti.

29,05,18

POŞET

incelip, incelip, incelip

bir bıçağa dönüşüverdi naylon pazar poşetlerinin kulpları

pembe yarım yüzükler kan akmaz kesikler açınca parmaklarının iç yüzünde

tarttı kolları gündelik ihtiyaçlarının ilk tezgahta hiç de hissetmediği ağırlığını

ve uyandı dünyaya bakan rüyasından

doldu burnunun direğine akşama doğru çürüyerek, yumuşayarak, sarararak ucuzlayacak şeylerin şimdilerde pek taze kokusu

yere koydu üşenerek sonra tekrar geçirmeye bileklerine o kelepçeleri

vazgeçti artık tam da mevsiminde pişirmekten

çarpışa çarpışa başka kesik parmakların taşıdığı torbalarla ve pazar arabalarını çeken omuzlarla

basa basa yerlere saçılmış ve marul ve lahana ve enginar yapraklarının arasına karışmış rüyalara

sile sile aklından etiketleri, bağrışmaları, balıkçıların ıslak, yapışkan, bazısı uçuk bir sarı, bazısı korkunç bir yeşil çizmelerini

bıraktı kaldırımın sağından akan bıkkınlığa kendini…

24.05.18

 

MOBİLET

64B0CA19-08E7-4BEB-8587-063F1FECD9D3

Sana buradan başlayarak anlatacağım herşeyi

suyumdan bir yudum vereceğim

ekmeğimin köşesinden bir lokma

arkası boş bir sayfayı koparıp eline tutuştururcasına

o geceden başlayacağım söze:

anamın kucağına oturmuştum

kıçım kayıp gitmişti

değmek üzereydi toprağın gün boyu biriktirdiği kıpır kıpır sıcağa

uçaklar göz kırparak alçalıp yükseliyorlardı tepemde

tam dört yaşımdaydım

ona kadar hatasız sayıyordum

bıraksalar bakkala varır gelirdim

yaz yeni gelmişti

hızlı hızlı gelmişti

terliydi

akşamlar birden ısınmıştı

ama ürkek yüreği anamın sabaha karşı pencereyi kapatıyordu

babam mobiletine binmiş egzosunda maytaplar patlata patlata dondurma almaya gitmişti

sesimizi duyan komşular çıkıştılar evlerden

kapılarda artık olmayan koyunlardan kalma çanlar çıngırdadı 

asma dalları rüzgarda hışırdadı

tepsiye dizilmiş çay bardaklarının içinde kaşıklar şıkırdadı

“Hadi say da duysun teyzeler.” dedi annem

yediye kadar yetti gücüm

dilim sekize dönmeden uykum geldi

– Dondurma

– Yarın yersin

– Çukulatalıyı bitirmeyin

Yaz yeni gelmişti

neredeyse beş yaşındaydım

anamın kucağında serin serin uyuyordum

arka bahçeye giden yağmurlamanın borusundaki patlak üç gündür kulağıma aynı şeyi fısıldıyordu:

– Unutma bu geceyi anlatacaksın, zor bir zamanda lafa buradan başlayacaksın…

22.05.18

APTAL’ IN ŞİİRİ

IMG_2953

bir aptal olarak inanırım rıhtıma gece yanaşan her geminin suçlu olduğuna
cebimde ibola çakmak
kızartırım çok uzaklardan beni öldürecek keskin gözlü katile el edecek cigaramın ucunda sönmüş güneşi yeniden
bir aptal olarak inanırım
burnumun üstünden doğup yüzüme yayılan mavi damarların
içime herkesten korkan ürkek nefesler uçuran tiryakilikten değil de
denizden sıçrayıverdiğine
kavrayıp duvarın dibine saplanmış levhanın (sola dönerek pek iyi bir şey yapmadınız, yazıyor) belinden
güzelce dönerim köşeyi
ve az ilerde sırtımın hafif kamburuna göre çökmüş tuğlalara güzelce yaslanırım
doğrusu saklayamam içimden de gelmez az evvel denize baktığımı
zaten beceremem
öyle bir hünerim yok
konuşurken ,tayfalar çantalarında kaçak şeylerle çarşıya filan kaçarlar ağzımdan
“şu selalar” dese biri “bu sabah erken saat eski mezbahanın orada oltaya takılan balıklar için okunuyor”
bir aptal olarak ona da inanırım
gider saf tutarım kıyıda
hiç düşünmem bugün günlerden cuma…

 

SAATİ GEÇMİŞ BİR YEMİN

IMG_2950

Kemiğine et bürürken gördüm onu
etini örterken ocakta taşmaya yakın kahvenin sade kokusuyla
ve uçuşan tohumlarla ve hayallerle
Ellerimin ucuna parmaklar yontsalardı tutardım onu
lüzumu yok, derdim bırak bunca uğraşma ah dilimi koparmamış olsaydı dün gece çok sarhoşken bin kere söylediğim türkü
kışlı bir sabahta buz ıslağı terliğe yapışıp kalmasaydı adımlarım
peşinden de koşardım
vallahi koşardım
billahi koşardım
Onu çamaşırlarını toplarken gördüm
ipten alıyordu, bir celladın tekmesinin ucundan
kar gibi temiz, masum ay yüzlü çocukları
Ellerime iyi bir niyet oysalardı
mutlaka çalardım kapısını
yorgancı enişteme onartırdım yırtık pırtık aklımı
göğsüme hallaçlanmış bulut bulut içik doldurturdum
annemden arkası mutlaka bana iyi gelecek bir ilk söz öğrenirdim
çünkü o sözleri bilir
köyde geçmiştir çocukluğu
bir sürü kediye isim vermiştir
düşleri, kar altında büyüyen ekinleri sezmiştir
Ah sarhoş dilim takılıp kalmasaydı çulsuz lisanıma
bana kaç, derdim
vallahi derdim
billahi derdim
küçük valizine neler koyması gerektiğini sayardım bir bir
onu cennete yakın pencerenin altında beklerdim
saatime sus, derdim, sus,sus
duymasın sesine çıkar gelir fesat komşuların fenerlerindeki aydınlık…

08.05.18

 

 

 

 

 

 

 

 

ARA ARA CIZIRDAYAN ACIKLI ŞARKI

04F56690-10AC-4ACC-8CA5-6F5E7F54A612-272-00000043D70A7DED
Eski bir hal var üzerinizde
ara ara cızırdayarak dönüyor dilinizde kelimeler
ıslak tüfeklerden bir dolu kurşun yemişsiniz
ta gözlerinize işlemiş nem
şarabınızı içmişsiniz bir dikişte belli
önünüze gelen kahveye dokunmamışsınız ama
Ortası göçük yataklarda etmişsiniz sabahınızı
yorgunsunuz hayli
Sormuyorum ki ben de
aç mısınız, canınız bir şey ister mi
Ah ne kadar düşüncesizim
hiç bırakmadım ellerinizi geldiğinizden beri
Eski bir hal var üzerinizde
takılıyorsunuz, tekrarlıyorsunuz, başlayamıyorsunuz
bekliyorum, sabır ediyorum, sizi seyrediyorum fırsat buldukça
saçınızın rengi bu sefer tutmuş, aradığınız gibi kolyeyi bulmuşsunuz sonunda
sonrasındaysa kopuk bir şeyler kulaklarıma gelen
ortasından örülmeye başlanmış cümleler
Montunuz yeni mi
bu pullar, hani şu yakanıza işli, amma moda oldular
herşeyin kenarında, kıyısında parıldıyorlar
neden hala sırtınızda kurumuş kan siyahı montunuz
sanki hemen gideceksiniz de
Ha anladım ben
“dışarılar sıcak, içeriler daha ısınmadı” , diyenlerle beraber üşümektesiniz
Eski bir hal var üzerinizde
ben görmedim ama görmüş mahallenin diğer sakinleri
hani bilemediğimden bir şeye de benzetemiyorum
Gözünüz saatte
siz o saate sakın güvenmeyiniz
bütün işi yelkovana yaptırıyor akrep
ne zaman baksam sırtında çalı-çırpı dağdan inen bir kadın, kahvenin önünde cigarasını tüttüren pos bıyıklı bir adam
hatta
siz komple o duvara aldırmayınız
Çay içer misiniz
bilirsiniz çay keser baş ağrısını
Ya da iyisimi kuşlu yastığınızı getireyim içeriden
içeriden sizi ne kadar özlediğimi getireyim
koyu yeşil olsa daha güzel olurmuş battaniyenizi getireyim
uyuyunuz biraz
endişelenmeyiniz
bacaklarınızın yarattığı bir şeymiş gibi pürüzsüz eteğiniz için
yüzünüzde durdukça ferahlayan makyajınız için endişelenmeyiniz
balkonun demirine asılı toprağı kurumuş sıklamenleriniz için bile endişelenmeyiniz
gökgürültüsünden ve rüzgardan arındırılmış dost canlısı bir yağmur gösteriyor öğleden sonra meteorolojinin uygulaması
bir bardak çay daha içiniz
boşveriniz
unutunuz
uyuyunuz biraz…
02.05.18