ince sabah kalın yorgan altında uyanır uçuşur/uçamaz tene dikili arzu yüz kurulanır fırçalanır/tükürülür uykunun gediğinde kokuşan söz ten gerinir kopar arzu yakası açılır evin böyle başlar gün serin sokağa iner bozguna uğramış düş vasıtalar başka herkesin incineceği durak başka ellerde simit damakta binlerce sussam tanesi…
Ölü zamanların dilini biliyor muyuz yoksa sevgilim Çürümüş ifadelerine bakarken solgun fotoğrafların sanki anlıyorum ne söylediklerini öpüşürken birden yaşamaya saplanıp kalmış iki fosilin Ölü zamanların dilini çözüyor muyuz yoksa sevgilim … Rüzgâr sönünce dans etmeyi bıraktı palmiye Çantasını yokladı otobüsten inerken kadın Sorumlu belediyecilik bizim işimiz diyerek, tez farkedilen yoklukların telafisi için tarifeli seferler düzenleyeceğini açıkladı eski günlere yeni başkan Yıkılmayı bekliyor öte yanda erken boşalmış apartmanlar yeni imar planı uyarınca çekirdek çitleyerek birlikteliklerini muhafaza eden ailelerin kentsel dönüşümlerine pozisyon zenginliği sunmak için … Öyle hafif ki bazen kuşlar kanatları yok Saatlerle ileri geri oynanmayan ölü zamanlardan bir dilimde toprak soylular, kavram cesetleri ve sevgilim, cancağızım, iki gözüm baktıkça geçmişin bizde kalan yüzüne herkesin elinden yalnızlık dökülüyor herkes beceriyor kendine kadar yalnızlığı yalnızlık herkesi …
Yorgun ruh hızlı düşer kazılmamış mezarına Bir önermedir onun dudaklarınızı süpüren ezgisi Her anımsayışta kendini doğrulayan …
dua etmeyi de bıraktık kayyum tanrılardan dilimizi anlayan yok…