Şehir adları vapurunda
isim, şehir, martı derken öyle bir
geçmişiz ki karşıya
“ Yaşasın!” diye haykırdı “ Beyrut’ a geldik sonunda.”
“Vah!” dedim üzülerek “burası hiç Beyrut değil malesef
Beyrut’ ta gayrimüslimler, gayetmüslimler, kendinemüslimler ,
ne yapsa ne etse kimseye yaranamamış kara gözlü çingeneler varmış.
Açılmayacak kapılarının önüne serili, çatılarda gurruklayarak cilveleşen besili kumrulara bakan, kuru götlü sarman kediler varmış.
Beyrut’ ta aşıklar içsin diye küplerce şarap yığılmış meyhanelere yakın duran nargileciler hanından tüten dumanlarla gelecekten haber veren falcılar mermer sütunların gölgesinde avlanmak için pusuya yatarmış.
Kebapçılar Çarşısı şu saat isli nohut kokarmış.
Bir de Beyrut’ a ulaşmış her mektubu başka bir Beyrut’ a dağıtan deli postacılar sokaklarda fink atarmış “
Şair adları vapurunda bir pazar öğleden sonra
Cisim, betim, şiir derken öyle bir bitmişiz ki karşıda
sanırsın kumral gibi bir ağaç
“Eyvah!” diye haykırdı “ ya hep kalırsak burada? “
“Yok” dedim “ korkma! balıklara attılar bizi nimetten sanıp, dalgalarda kuruduk martı olduk epey zaman geçti üstünden.
İstersen kışla güz arası bu sıralar yani tam da mevsimi Beyrut’a uçmanın
Şimdi Beyrut’ ta bitmiş masallardan murad toplayan Dürzü kızlar herkesin gavurluğunu yüzüne çarpmaktaymış,
vizesiz de girilebiliyormuş artık ama Beyrut’ a giden her iyi vapur adını illaki bombalarla soslanmış bir ölümden almalıymış…
21,02,19